7 Eylül 2021 Salı

ihtimal

 

yaklaşık on beş dakika içinde oraya varabilirdim. oturup beklemeyi tercih ettim. hayat önümde azgın bir nehir gibi akarken ben o nehrin ortasında ne zamandan beri durduğu bilinmeyen kayaydım. birisi beni zorla yerimden etmediği sürece sonsuza dek orada duracakmış izlenimi veriyordum. ancak gün geçtikçe parçalarım ayrılıp uzaklaşıyordu benden. buna kayıtsız kalamıyordum. aslında canımı sıkan eksilmek değildi, sorunum eksilten şeyden kaynaklanıyordu.

bir saatin dörtte biri zamanda veya evden çıkıp okula gidebileceğim kadar bir sürede hayatımı değiştirebilirdim. sadece kalkıp oraya gitmem gerekiyordu. üzülmüyorum, belki biraz kırgınım biraz da merak ediyorum. değişen bir şey olabilir miydi? genel kanıya göre iyi yönde. on beş yaşımda bir kompozisyonda tanrı’nın yeryüzünü yarattıktan sonra ona bakıp daha farklı olabilir miydi diye sorgulamasını yazmadım, ama ben de bir niteliksiz adam kadar ihtimal duygusuna sahibim. hatta ihtimaller yüzünden ne iyi ne de kötü bir şey yapamıyorum. oturup bekliyorum sadece. o da hareketsiz kaldığımda etrafımdaki tüm ihtimalleri daha iyi hesaplayabildiğim için.

beni bekleyen olmuş mudur? çünkü gelmeme ihtimalim de vardı her şeye rağmen. insan bunu anlayamıyor işte. uzaydaki bir noktadan geçen her doğruya karşılık aynı miktarda olasılık var çünkü. her şeyin olmasını beklemek zorunda mıyız? iyi ya da kötü fark etmez, insanlar hep bir şeylerin olması gerektiği kanaatinde. ve bir şeyler yapmamız gerektiği. gerçek diye kabul ettiğimiz her şey bizi bu beklentiye sokuyor, bunu sorgulamadan “mış” gibi yaparak o iğreti maskeleri yüzümüze geçirip sözde olması gereken şekilde davranıyoruz ya da kendimizi kandırıyoruz.

her kahve yaptığımda oturup taneciklerin suyun içinde kendilerini yeni bir varlık boyutuna geçirmelerini izlerim. ısı ve su, en temel iki çözücü faktör. bu ikisi bir aradayken içine koyduğumuz her şey belirli bir süre zarfında içilebilir bir forma kavuşuyor. işte, insanlar da hayatı bu şekilde ele almaya çalışıyorlar: birkaç koşul sağlandığı takdirde adeta farklı bir boyuta geçilecekmiş gibi beklenti içine giriyorlar. canımı sıkan da bu. herkesin böyle olmasını istiyorlar, sürekli beklentiye girip olumlu ya da olumsuz bir sonuca varmanın sağlıklı bir birey olmanın koşulu kabul ediyorlar.

bu yüzden oraya varmak için harcamam gereken on beş dakikayı hiçbir şey beklemeden öylece oturarak kullandım. hala daha aynı yerdeyim. eğer evimin kapısının kapalı olması, içeriyi dışarıdan ayrı bir alan olarak kabul edip kamusallıktan uzak bir mekân, hatta daha soyut anlamda bağımsız bir alan olarak kabul edilebilirse kendimi tüm dış etkilere kapatıp sadece düşünüyorum o on beş dakikanın ilk anından beri.

nereye gidecek olduğumun bir önemi yok. üzerinde durulması gereken tek konu burada oturuyor olmam. yoksa bir iş görüşmesine gitmiş olabilirdim, hastanede doğum yapmak üzere olan karım beni bekliyor olabilirdi veya sevgilime bilmem kaçıncı yıl dönümümüzde evlilik teklif etmeyi düşündüğüm romantik akşam yemeği için yola çıkıyor da olabilirdim. ama bunların zerre kadar önemi yok dediğim gibi. yolda yürürken araba da çarpabilir yahut kalp krizi de geçirebilirdim. burada oturuyorum ve beklemiyorum. ne beklediğim ne de beklemediğim bir şey var. uyuyan adam gibiyim ne öldüm ne de dirildim.

ben hala o azgın nehrin ortasında ne zamandan beri durduğu bilinmeyen kaya parçasıyım. sular etrafımdan süzülüp geçiyor ve her seferinde bir parçamı yerine koymamak üzere alıp götürüyor. ben buradayım, ancak nerede olursam olayım eksilmeye devam edeceğim. varlığımı inatla kanıtlamaya çalışan son parçam da uzaklaşıp anlamını yitirdiği zaman bir şeyleri beklemeye başlayabilirim. tabii ki bu sadece sonsuzun içinden bir ihtimal…

 


18 Nisan 2021 Pazar

17.04.21

kelimeler mi şiire aittir yoksa şiir mi kelimelere? kelimeler kime aittir? anlatana mı anlatılana mı?